Plasenta Adezyon Bozuklukları
Plasenta Adezyon Bozuklukları
Doğum hekimlerinin görevi anne sağlığını tehlikeye sokmadan sağlıklı bir bebeğin dünyaya gelmesini sağlamaktır. Bu amaçla yüz yılı aşkın süredir gebe takip programları geliştirilmiş, maternal-perinatal mortalite ve morbidite oranlarına çok önemli iyileşmeler sağlanmıştır. Bu başarıda istenmeyen gebeliklerin önlenmesi, rutin antenatal bakım, prenatal tanı uygulamaları, fetal monitorizasyon ve doğuma yardımcı tekniklerin geliştirilmesi gibi unsurların önemli rolü vardır. Ancak ne yazık ki yeryüzündeki bütün insanlar gelişen tıp ve teknolojinin olanaklarından eşit şekilde yararlanma imkanına sahip değildir. Anne ve bebek ölümlerinin büyük çoğunluğu az gelişmiş ülkelerde meydana gelmektedir. Üstelik ölümlerin çoğu kanama ve enfeksiyon gibi önlenebilir nedenlerledir. Dünya sağlık örgütü verilerine göre anne ölümlerinde 1990-2015 arasında %44 azalma sağlanmış olsa da hala çok yüksektir ve her yıl 300 bin civarında anne ölümü meydana gelmektedir. Ülkemiz-de ve gelişmiş ülkelerde daha iyi gibi görünen istatistikler bile istenilen düzeyden uzaktır.
Modern obstetrinin en önemli araçlarından biri olan sezaryen operasyonu, bir yandan pek çok anne ve bebeğin yaşamını kurtarırken diğer yandan yeni sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Dünyada sezaryen oranlarının artmadığı ülke yok gibidir. Bizim ülkemiz de dahil bazı yerlerde ise rekor düzeylere ulaşmış-tır. Artan sezaryen oranları ile birlikte daha önce rastlanmadık oranlarda plasenta yapışma anomalileri görülmeye başlanmıştır. Yetmişli yıllarda 1/4000, seksenli yıllarda 1/2500 gibi verilen plasenta akreta insidansı günümüzde 500 doğumda bir sıklığına yükselmiştir. Bu durum doğrudan yapılan sezaryen sayısıyla ilgilidir. Özellikle plasenta previa varlığında, bir sezaryen sonrası %3, iki, üç, dört ve beş sezaryen sonrası sırasıyla %11, %40, %61 ve %67 gibi inanılmaz oranlar rapor edilmektedir.
Plasenta akreta, yaşamı tehlikeye sokan ve ancak multidisipliner yaklaşımla yönetilebilen çok önemli bir obstetrik problemdir. Çoğu zaman histerektomi gerektirir ve sezaryen histerektomilerin en sık sebebidir. Akreta operasyonu çok kana-malıdır; ortalama 3-5 litre kan kaybı olur, %90 transfüzyon gerektirir. Dissemine intravasküler koagulopati, organ travma ve hasarları gibi ciddi morbidite ve yoğun bakım gereksinimi ile sonuçlanabilir. Maternal mortalite oranı % 7lere kadar ula-şabilmektedir. İyi yönetilmesi sadece antenatal dönemde tanı koyulması ve çok iyi hazırlık yapılmasıyla mümkündür. Oysa hangi durumda ne yapılması gerektiği konusu yeterince açık ve net değildir. Değişik merkezlerde değişik tıbbi ve cerrahi yaklaşımlar uygulanmaktadır. Bu nedenle tecrübenin artmasına ve paylaşılmasına gerçekten ihtiyaç vardır.